İstanbul’un Kokusu: Medeniyetlerin Mirasında Bir Sanat Olarak Koku
İstanbul’un Kokusu: Medeniyetlerin Mirasında Bir Sanat Olarak Koku
Antik dönemlerden Osmanlı saraylarına kadar, koku İstanbul'da her zaman bir anlam taşıdı—ve bu anlam, Régalien’in parfümlerinde hâlâ yaşamaya devam ediyor.

Donec mollis hendrerit risus aenean imperdiet
İstanbul… Sadece iki kıtayı değil, binlerce yıllık kültürleri, inançları ve estetik anlayışları da buluşturan eşsiz bir şehir. Bu kadim şehirde koku, hiçbir zaman yalnızca bir güzellik unsuru olmadı; aynı zamanda bir ibadet, bir zarafet ve bir hatıraydı. Antik dönemlerden Osmanlı saraylarına kadar, koku İstanbul’da her zaman bir anlam taşıdı—ve bu anlam, Régalien’in parfümlerinde hâlâ yaşamaya devam ediyor.
Roma ve Bizans’ta Kutsal Bir Yolculuk
İstanbul’un geçmişi, Antik Roma’ya ve ardından Bizans İmparatorluğu’na uzanır. Bu dönemlerde koku, özellikle dini ritüellerde kutsal bir araç olarak kullanılırdı. Ayasofya gibi büyük mabetlerde lavanta, mür (myrrh) ve günlük (frankincense) gibi reçinelerle tütsü yakılır, bu kokular Tanrı’ya yükselen duaları simgelerdi. Kokular, hem kutsallığı hem de ruhsal arınmayı temsil eden sessiz bir dildi.
Kaynak: Susan Ashbrook Harvey, “Scenting Salvation: Ancient Christianity and the Olfactory Imagination”, 2006.
Osmanlı’da Koku: Zarafet ve Ritüelin Buluşması
Osmanlı döneminde koku, sanat ve hayatla bütünleşmiş bir kültürdü. Sarayda misafire gül suyu ikramı bir görgü göstergesiydi; camilere gitmeden önce misk ve amber sürmek ise hem bedensel hem de ruhsal bir arınma anlamına gelirdi. Topkapı Sarayı’nda saklanan amber, öd ağacı (oud) ve misk gibi nadide esanslar, sadece birer koku değil, aynı zamanda itibar ve ihtişamın göstergesiydi.
Saray eczacıları—attârlar—özel kokular hazırlarken, bu sanatı nesilden nesle aktarılan formüllerle sürdürürlerdi. “Itriyat” adı verilen bu koku kültürü, Osmanlı’nın en zarif geleneklerinden biriydi.
Kaynak: Suraiya Faroqhi, “Subjects of the Sultan”, 2005.
Kaynak: Necdet Sakaoğlu, “Bu Mülkün Sultanları”, 2000.
İstanbul Çarşılarında Kokularla Dolu Bir Dünya
Koku yalnızca saraylarda değil, İstanbul’un çarşılarında da bir hayat biçimiydi. Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı ve Tahtakale gibi merkezlerde İran’dan gelen safran, Hindistan’dan gelen oud, Yemen’den amber ve Anadolu’nun gülü bir araya gelirdi. Bu çarşılarda attar dükkânları, şehrin kokusal belleğini saklayan canlı arşivlerdi.
Her birey için özel olarak hazırlanan kokular, sadece bir estetik değil, aynı zamanda kimlik ifadesi haline gelmişti.
Kaynak: Nina Ergin, “The Sound of ‘Ilm in the Age of Ottoman Reforms”, 2014.
Koku ve Hatıra: Manevî Derinlik
Kokular İstanbul’da yalnızca bedeni değil, ruhu da süslerdi. Cenazelerde gül suyu ile yıkama, bayram sabahlarında evleri buhurla tütsüleme gibi gelenekler, kokunun manevî bir değer taşıdığını gösterir. Koku, hatıraların sessiz taşıyıcısıydı; bir anıyı, bir sesi ya da bir duyguyu yıllar sonra bir damlayla geri getirebilirdi.
Régalien ile Mirasın İzinde
Régalien’in her parfümü, bu kadim kültürden ilham alır. Amberin sıcaklığı, öd ağacının derinliği ya da gülün zamansız zarafeti… Her nota, İstanbul’un medeniyetler boyunca biriktirdiği kokusal hafızaya bir selam niteliğindedir.
Koku, Régalien için bir aksesuar değil; bir anlatıdır. Geçmişin izlerini bugüne taşıyan ve sizi her sıkışta bir törene davet eden bir deneyimdir.
Fusce fermentum odio nec arcu. Cras risus ipsum, faucibus ut, ullamcorper id, varius ac, leo. Praesent vestibulum dapibus nibh.